x
Tempo Dergisi
06.12.2013



"KISIR TOHUMU TERK ET ANADOLU TOHUMUNA GEÇ"




Bir bilimkurgu filmin ortasında gibiyiz. Çünkü "yararlı" diye tükettiğimiz besinlerin çoğu laboratuvar ortamında yurt dışında geliştirilmiş kısır ya da diğer adıyla ebter tohumlardan üretiliyor. kimya profesörü olmasına rağmen şifalı bitki uzmanı olarak bilinen İbrahim Saraçoğlu'nun bugünlerdeki en önemli amacı, dedelerimiz gibi beslenebilmemizi sağlayacak geleneksel Anadolu tohumlarının yaygınlaştırılması. Saraçoğlu kısır tohumlardaki tehlikeleri anlatırken, hepimize "Bilinçlenin" diye sesleniyor.

Yazı: AYŞEGÜL SAVUR / asavur@doganburda.com
Fotoğraflar: Altan Aykan




Prof. Dr. İbrahim Saraçoğlu'nun dinledikçe dinleyesi, soru sordukça sorası geliyor insanın. Derya gibi bir bilim adamı. Yıllardır her gün, öğrendiklerini, bilim adına tespit ettiklerini not ediyor ve bunların neticesinde hangi bitkinin neye iyi geldiği üzerine kafa yoruyor. Kürleri büyük ilgi toplasa da, son zamanlarda halkı asıl bilinçlendirmeye çalıştığı şey, geleneksel tohumlarımızın Anadolu'ya geri dönmesi. "Kısır tohumlar çıktığından beri hastalıklar ne kadar arttı farkında değil misiniz? " diye soruyor. Anlattıkları hem ürkütücü hem de harekete geçmemiz açısından önemli bir sinyal niteliğinde. Kendisine olabildiğince soru sorsam da, konuşacak daha çok şey var. Daha fazlasını merak edenler www.saracoglu.at adresine girip, Saraçoğlu'nun sitesini inceleyebilir ve kendisine ulaşabilir.

Tohum geleneksel mi, kısır mı?
İnsanların kafası doğru ve doğal beslenme konusunda çok karışık. "Sağlıklı beslenme " dediğimiz şeyi nasıl başaracağız?

Sağlıklı beslenmeden ancak gıda sağlıklı ise bahsedebiliriz. Özellikle "Ekolojik ve organik tarım" dendiğinde zirai ilaç, gübre ve hormonun kullanılmadığını belirtiyorlar, ancak burada sorunun doğru sorulması lazım, çünkü gıdanın temeli tohumdur. Tohum artık geleneksel tohum değil ki. "Organik veya ekolojik tarım" dediklerinde de kullanılan kısır tohumlardır. Bunlar tek kullanımlık tohumlar. O yüzden tohum üreticisinin her defasında kapısını çalmaya mahkûmsunuz.

Ne oluyor, tohum geleneksel olmayınca?

Geleneksel olmayan tohumlarda yüzde 70'e, 80'e varan oranlarda bizi hastalıklara karşı koruyan vitaminler, mineraller ve etkin maddeler eksik. Dolayısıyla sizin organik pazarlarda aldığınız ürünlerde şunu sorgulamanız lazım: Bunun tohumu geleneksel tohum mu, yoksa kısır tohum mu?

Ürünler irili ufaklı olmalı


Nasıl anlayabiliriz bunu?

Ürünlerin dizili olduğu rafa baktığınız zaman, hepsi tornadan çıkmış gibi aynı boydadır. Halbuki geleneksel tohumlardan elde ettiğiniz kavunlarda, karpuzlarda, salatalık, domates, biberde, irili ufaklılarını görürsünüz. Bir de şu var tabii, mevsiminin dışında meyveleri ve sebzeleri tükettiğiniz vakit, bilin ki o geleneksel tohumdan değildir. Elma sindirimi kolaylaştırır ve gazı alır. Şimdilerde tükettiğiniz birçok elma türü hem şişkinlik yapıyor hem de hazmı zor.

Peki, geleneksel tohum hâlâ var mı ülkemizde, yoksa durum ümitsiz mi?

Evet, var. Anadolu'da ninelerde, teyzelerde, dedelerin ambarlarında var ve bunun tarımını yapanlar da var; ama bunun Türkiye geneline yayılması lazım. Çünkü geleneksel tohumdan elde ettiğiniz ürünler çok uzun dayanmaz, ama diğerlerini yani kısır tohumların mahsullerini daha uzun müddet dayandırabiliyorsunuz.

Çürük olmadığı, düzgün göründüğü için aldığımız sebze ve meyveleri boşu boşuna mı tüketiyoruz yani?
Bu sorunuzu bir örnekle cevaplayayım: Mesela domates, kalp büyümesine karşı önleyicidir. Göz tansiyonuna karşı yardımcı bir özelliği var. Bunun dışında, 50 yaşın üzerindeki erkeklerde görülen iyi huylu prostat büyümesine karşı domates suyu bulunmaz bir nimettir. Ancak hangi domateste göreceksiniz bu özelliği? Geleneksel tohumda... Diğerinde bunu göremezsiniz. Yani göz tansiyonunuz varsa günde bir bardak, geleneksel tohumdan elde edilmiş domatesi sıkıp içtiğinizde, göreceksiniz göz tansiyonunuz yavaş yavaş dengelenecektir. Serada yetişen ürünlerle bunlar olmaz. Serada zaten geleneksel tohumu yetiştiremezsiniz, geleneksel tohumlar açık alan tarımı ister. Açık alan tarımında hem fotosentez hem de kullanılan tohum geleneksel olduğu için bitki gerekli etkin maddeleri üretebilsin, sentezleyebilsin.


O halde yaz aylarında tarlada yetişen domatese, salatalığa gönül rahatlığıyla güvenebilir miyiz? Çünkü hem mevsiminde, hem de tarlada yetişiyorlar.
Ama kısır tohum olmamak şartıyla... Bunları yaz mevsiminde yetiştirdiğinizde, kışın yetişene göre etkin maddesinin yüzde 20 fazla olduğunu görürsünüz. Ama yine de geleneksel tohumla yetişmiş bir domatese oranla etkin maddeleri yüzde 50 azdır.


"Tohumları bankada korumaya aldık"

Domates örneğinden devam edersek, bir domatesi kestiğimiz zaman, kısır mı yoksa geleneksel tohumdan mı üretildiğini anlayabilir miyiz?
Böyle bir ipucu var. Domatesi ortadan ikiye böldüğünüz zaman, tohumların, domatesin etli bölümüne tutunduğu plesentasını görürsünüz. Tıpkı bebeğin anne rahmine tutunması gibi... Kısır tohumlarda bu çekirdeklerin yetişkin olmadığını, olgunlaşmadığını, görürsünüz. Marazdırlar, fark edersiniz.


Ayrılıp giderler hemen...
Evet. Bir de yine kısır tohumdan üretilmiş domateslerin et kısmında, en dış kabuğunun altında beyaz çizgiler görürsünüz.


Sizin Tohum Gen Bankası'nın kuruluşunda hükümet ile aktif rol aldınız. Bu banka ne amaçla kuruldu?
Kuruluş amacı, Anadolu'nun bitki örtüsündeki tıbbi bitkilerden tutun, buğday, mercimek ve nohuta, sebzelerden tutun, bazı meyve türlerine kadar bütün Anadolu'nun endemik bitkilerinin tohumlarının koruma altına alınması. Bu demek değil ki, bu merkez bir çoğaltma ünitesi, bunu yapacak olan yine toplumdur. Nasıl Anadolu'da bir milli mücadele, bir Kurtuluş Savaşı verildiyse aynı şekilde geleneksel tohumlarımızın çoğaltılarak açık alan tarımında yaygınlaştırılması lazım.


Banka şu an faaliyette değil mi?
Evet, Ankara'da, Tarım Bakanlığı'na bağlı olarak faaliyette. Burada yaklaşık eksi 180, eksi 190 derecede şoklanmış, dondurulmuş tohumlar var.


Elinde geleneksel tohum olmayan çiftçiler, bu bankadan temin edebilir mi?
Hayır, burası sadece koruma amaçlı kurulmuş bir merkez. Geleneksel tohumların yaygınlaşması için bunların köylüler tarafından çoğaltılması, halkın da bunu tercih etmesi lazım. Bugün halk bunları arıyor ama maalesef bulamıyor.


Sağlıklı beslenme öğretilmeli

Bu noktada bir bilinçlendirme çalışması gerekmiyor mu çiftçiye yönelik? En azından birtakım pilot bölgelerde, "Buyurun geleneksel tohumla bu işi devam ettirin atalarımızın yaptığı gibi diyemez mi tohum bankası? "
Sorduğunuz sorunun arkasında şu yatar; sağlıklı beslenmenin önemini insanlarımıza anlatmamız gerekiyor. Gençlerimize de ilkokuldan itibaren sağlıklı beslenme kılavuzu vermek zorundayız, öğretmek zorundayız ve bunun eğitimini okullarda hızlı bir şekilde başlatmak gerekiyor. Dolayısıyla, o zaman toplum bu tohumların ne kadar kıymetli olduğunu anlayacaktır.


Köylü ancak geleneksel tohumları böyle bir talep gelince mi aramaya başlayacak?
Veya çoğaltma yoluna gidecektir. Avrupa?da eğitim almış bir lise öğrencisi tabiata çıktığı zaman, en az 15 tane bitkinin ismini size Latince ismiyle söyler. Bizim üniversite mezunumuza doğaya çıktığında, "Bu nedir? " diye sorduğunuzda 'Ottur' diyor. Biz ortaokulda tarım dersi görürdük ama şimdi bunların hiçbiri yok. Öğrenci beton evinden çıkıp, arabayla asfalta çıkıyor. Okula yine beton binanın içine giriyor ve toprağın ne olduğunu bilmiyor. Toprak pis olarak tanıtılıyor. Halbuki bugün kana kana içtiğiniz suyu topraktan alıyorsunuz, ölünüzü toprağa gömüyorsunuz. Sebze ve meyvenizi topraktan alıyorsunuz. Tuvaleti sifonunu çektiğiniz zaman gene toprağa gidiyor. Dolayısıyla toprak bu kadar kıymetliyken, biz bu Anadolu topraklarının da kıymetini maalesef bilemiyoruz. Tarım anlamında, bitki örtüsü anlamında Anadolu toprakları çok ayrıcalıklı topraklardır.


Anadolu, buzul çağı yaşamadı

Neden daha ayrıcalıklı Anadolu?
Dünyanın hiçbir kara parçasındaki toprakla Anadolu topraklarını mukayese edemezsiniz bunun birinci nedeni, 250 bin yıl süren son dördüncü buzul çağının Anadolu'ya uğramaması. Bunu yaşamadığı için 250 bin defa bu tohumlar çiçek açtı ve tohumlarını döktü. Kendilerini en mükemmel şekilde adapte ettiler ve geliştirdiler. Göreceksiniz, insanlar birkaç yıla kalmaz, Anadolu'ya hücüm edecekler. İşte o zaman gerçek Kurtuluş Savaşı başlamış olacak. Ve Anadolu toprakları 'BioLand Türkiye' olacak.


Peki geleneksel tohumlardan üretilmiş meyve ve sebzeleri nereden bulacağız?
Özellikle Ege bölgesinde ve Akdeniz'de Toroslar'ın eteklerinde bazı köylerde geleneksel tohumla tarım yapılıyor. Bazı vatandaşlar hafta sonları arabasıyla buralara gidip, bu ürünleri alıyorlar. Mesela, Toroslar'da Elvanlı Köyü'nde, Mersin'le Erdemli arasındaki bazı köylerde bunların tarımı yapılıyor. Ege'de ve Çanakkale'nin çevresinde de görebiliyorsunuz.


"Türkler uyusun" dendi

İnsanlarımız sizi ailesinden biri gibi görüyor. Her başları sıkıştığında, 'Saraçoğlu'nun buna bir çaresi vardır? diye düşünenler var. Her şeyin çaresi bitkilerde var mı gerçekten?
Önerim oluyor tabii, keşke her derde çare olabilsem, ancak ben şuna kesinlikle inanan bir bilim adamıyım. Her derdin devası doğada var, siz yeter ki araştırıp bulun. Ama maalesef Osmanlı'nın otacı kültürü ayaklar altına alındı, bunlara 'Kocakarı ilaçları' dendi, bunlara 'Çer çöp' dendi. Yani 'Türkler uyusun, bu konuda bilgi sahibi olmasın' dendi. Halbuki, bizim Anadolumuzun armut ve elma ağaçlarında yetişen ökse otu kanserde kemoterapi ilacı olarak kullanılıyor, bizden gidiyor. Bizim 'Sarı kantaron' dediğimiz, dışarıda 'St. John's Wort' diye satılan bitkinin kilosu bizden 50 kuruşa gidiyor, işleniyor, Almanya'da bir kutusu 36 euro. Bizden giden bitkilerin çoğu yine bize pahalı ilaçlar olarak geri dönüyor. Burada insanlarımıza da büyük sorumluluk düşüyor.


Şehirde yaşıyoruz ve bağımız, bahçemiz yok ne yapmalıyız?
İnsanlar sofraya oturuyor, karınları doyunca 'Ya Rabbi şükür' diyorlar. Şükür böyle olmaz. Şükür, ağzınızdan çıkan tohumu, karpuz çekirdeğini veya kavun çekirdeğini, erik çekirdeğini, yediğiniz her neyse çöpe atmamaktır. Onları kese kâğıdına koyup biriktireceksiniz ve doğaya çıktığınızda ekeceksiniz. Rahmeti verecek olan Allah'tır. Dolayısıyla sorumluluk ve şükür budur. Ayet sadece Kuran-ı Kerim'de yazılı olan kelimeler, sözcükler veya cümleler değildir. Yaratan'ın yarattığı bir tohum da bir ayettir. Eğer bunu değiştirirseniz, Allah'ın açık ayeti var, Bakara Suresi 205, "Onlar, ekini ve tohumu değiştirirler, bozarlar, zürriyetleri de yok ederler. Gazabım onların üzerine olacaktır " diyor. Bakın, bugün hastalıklar ne kadar çoğaldı değil mi? Kanser yüzde 500 artmış durumda. MS adı sanı duyulmayan bir hastalıktı, ne kadar çoğaldı. Ülseratif kolit, tek tük görülen bir hastalıktı, kalın bağırsak iltihaplanmasıdır bu... Ne kadar çok arttı. Neden tüp bebek merkezleri açılıyor sürekli? Çünkü kısır tohumlar kısır yapar. Bütün bunlar doğal tohumların, doğal sebze ve meyvelerin tüketilmemesinden kaynaklanıyor.


"DOĞA ÇÖP ÜRETMEZ"

Pozitif bilime dayandırdığınız bir tezinizi Kur-an'daki ayetlerle de destekliyorsunuz. Bu konuda size hiç bilim çevrelerinden tepki gelmiyor mu?
Kur-an'la bilimin yüzde 100 örtüştüğüne kesin olarak inananıyorum. Kuran-ı Kerim, bundan bin 500 yıl önce geldi. Sizi ikaz ediyor tohumlar hakkında "Onlar değiştirirler, zürriyetleri de yok ederler " diyor. İşte bunun için tüp bebek merkezleri açılmıyor mu? Siz tohumları değiştirirseniz olacağı budur. Lokman Suresi 'nde "Size şifalı bitkiler verdim " diyor, "Çer çöp verdim " demiyor, değil mi? Allah 'ın nafile veya boşuna yarattığı tek bir örnek veremezsiniz. Doğa asla çöp üretmez, eğer bir şeye 'çöp' deniliyor ise, biliniz ki, o konuda henüz bilgi sahibi değiliz demektir.





KÜRLER

Her iki kadından birinin memesinde görülen fibrokistler için: Brokoli kürü
Hanımlarımız, 150-200 gram brokoliyi, iki buçuk bardak suda beş dakika -ama fazla değil- haşlayıp, bir ay süreyle suyunu içsinler. Haşlanmış brokolileri de salatalarında tüketsinler. İki, üç defa bunun kürünü yapsınlar sonra, yine aynı hekime, ultrason cihazında baktırsınlar. Zaten ilk regl döneminde ağrı hissetmeyeceklerdir ve göğüslerinde sertleşme olmaz.


Bahar yorgunluğu için: Lahana kürü
Bahar yorgunluğu için yapılacak o kadar güzel bir şey var ki... Bakın şu iri beyaz lahanalar var ya, onun iki yaprağını yaklaşık 15 dakika üç bardak suda kaynatıp suyunu içsinler. Bunu gün içinde ikiye, üçe bölebilirler ama yapsınlar, bahar yorgunluğu kalmaz ve vücut dirençleri artar.


Miyom ve çikolata kisti için: Soğan kürü
Soğan kürü, her sağlıklı kadının -gastrit ve ülser problemi yoksa- altı ayda bir, yılda iki defa uygulaması gereken bir kürdür. Miyomlarınız mı var rahimde, yumurtalıklarda kistiniz mi var veya çikolata kistiniz mi var? Bunun doğal ilacı, destekleyici ilacı, soğan kürünü uygulamaktır. Orta boy bir soğanı soyup, bir buçuk bardak suda beş dakika kaynatacaksınız. Hafif ılıdıktan sonra -kesinlikle soğuk olmasın- için. Günde iki defa, 15 gün süreyle... Zaten hanımlar akıntılarının kesilmesinden bunun faydasını hisseder. Yumurtalık kistinin tıpta tedavisi yoktur ama soğan kürüyle onu yok edebilirsiniz.


GIDA TAKVİYELERİ YARARLI MI?

Bu tür ürünler de, kısır tohumların yediklerimizin besin değerini düşürmesinden ortaya çıktı. Sizin tükettiğiniz gıda eksik değilse, niye bunlara ihtiyaç olsun? Kısır tohumların beraberinde getirdiği en büyük sorunlardan biri, gıda takviyelerinin saf, yani mono olarak çıkarılması oldu. Bu ne demek? Mesela beta karoteni saf halde, yani ekstre olarak tüketirseniz akciğer kanserini tetikler. Bunun tıbbi deneyleri yapıldı Finlandiya ve ABD'de. Dört yıl sonra gördüler ki özellikle sigara içenler beta karoteni tükettiklerinde, akciğer kanseri yüzde 40 artıyor. Sonra da "Havuç kötü, yemeyin " dediler. Ne alakası var?

Taze sıkılmış havuç suyu sizi gerçekten kansere karşı korur, ama onu saf halde kullanırsanız faydası yok. Bunu şuna benzetebilirsiniz; savaş meydanındaki bir komutan burada beta karotendir ama komutanın askerleri yoksa siz o savaşı kazanamazsınız. İşte o askerler de havucun içindeki daha yüzlerce değişik yardımcı etken maddedir.

Domateste de bu böyle. Mesela, domatesi çiğ tükettiğiniz zaman likopeni çok az alırsınız. Neden? Çünkü likopen, kristal haldedir. Çayınıza, kahvenize attığınız şeker de kristal halde değil mi? Sıcağın içine girince eriyor. İşte haşladığınız domates veya közde pişirdiğiniz domateste, ısıtılarak yapıldığı için likopen oranı yüksektir.

Normalde sağlıklı bir insanın günlük C vitamini ihtiyacı 75 miligramdır. Eczaneye gidiyorsunuz saf C vitamini minimum 500, maksimum 1000 miligram. Böyle satılıyor, çok fazla. C vitamininin fazlası kabızlık yapar. C vitamininin fazlası böbrek taşı yapar. Yani sağlıklı bir şey değildir. Yüksek oranda C vitamini alması gereken insanlar vardır. Bu ne zamandır? Ameliyat edilmiştir, ameliyat sonrası kılcal damarların güçlenebilmesi için C vitamini takviyesine ihtiyaç vardır, ama günlük ihtiyacı 75 miligram olan insana, siz nasıl 1000 miligram veya 500 miligram C vitamini verirsiniz?

KİMYADAN "MODERN AKTAR "A GEÇİŞ


Siz kimyacısınız, ama sizi herkes bitki uzmanı olarak tanıyor. Kimya ile bitkler nasıl bir araya geldi?
Çocukluğum büyük bir çiflikte geçti. Daha beş-altı yaşlarındayken, çiftlikte çalışan işçilere "Portakal neden turuncu, limon niye sarı? "diye sorardım. İşçiler babama gidip, "Mehmet Ağa senin oğlan bize garip garip sorular soruyor. Başımızdan gitmiyor" demişler. Babam da beni çağırıp, "Bak oğlum, yakında ilkokula başlayacaksın, orada sorduğun soruların cevabını öğreneceksin" demişti. Ben de sabırla bekledim. Okulun ilk günü sınıfa girmek istemeyenler, ağlayanlar vardı. Sıralarda annesi, babası veya abisi ile oturanları gördüm. Ben ise öğretmeni arıyordum, bulunca da ilk sorumu sordum: "Limon niye sarı? " Bana "Sen önce okuma yazmayı öğren " deyince çok şaşırdım ve üzüldüm. Bu ve benzeri sorular beni lise son sınıfa kadar takip etti. Cevapları bulamıyordum. Cevabın kimyada olabileceğini düşündüğüm için üniversitede kimya eğitimini seçtim. Çünkü kimyasını bilmediğiniz bir şeyi ne kullanabilir, ne tüketebilir ne de önerebilirsiniz.



HER EVDE BULUNMASI GEREKEN DOĞAL ECZANE

Adaçayı:
Çocuklarınızda sık sık bademcik iltihaplanması veya faranjit, boğaz enfeksiyonu oluyorsa, bunun gargarası muhteşem bir önleyici ve yardımcıdır. Çocuklarınız sabah-akşam adaçayı ile gargara yapsın.


Papatya çayı:
Kır papatyası hem sinüzite iyi gelir hem de âdet dönemlerini depresif geçiren hanımlara. Âdet başlamadan bir hafta önce günde iki defa papatya çayı içsinler, bulunmaz bir nimettir.


Aslan pençesi:
Hanımlar üzüntülü olduğu zaman regl düzenleri bozulabiliyor. Aslan pençesi çayı içsinler, günde iki defa. Hormon dengeleyicidir.


Melisa çayı:
Özellikle kadınlarda görülen kronik idrar yolları enfeksiyonu için şahane bir şeydir. Bir de uykuya bir türlü geçemiyorsanız melisa çayı için, sedatif etkilidir.


Karanfil:
Sıcak çayın içine 10-15 tane kuru karanfil atın. İki üç dakika beklesin. Sonra şekersiz için. Diyelim ki öğleden sonra zihin yorgunluğunuz var, dikkatinizi toplayamıyorsunuz, halsizsiniz. Bu karanfilli çayı için, bakın nasıl iyi geliyor. 



T-Soft E-Ticaret Sistemleriyle Hazırlanmıştır.